Peygamber Efendimizin Mührü Şerif Yüzük Mührü Peygamber Efendimizin, Mühr-i Şerifleri gümüşten mamüldü ve kaşlı idi. Onun mühür vazifesini gören yeri burasıydı. Kaşının üzerine ise,
"Muhammed Resülallah " ibaresinin üç kelimesi, birer satır halinde istif edilerek kazınmıştı: Alttan yukarı doğru;
birinci satırda "Muhammed" ism-i şerifi,
ikinci satırda "Resül ", üstte
üçüncü satırda da "Allah " ism-i celali yer alıyordu.
Peygamber Efendimiz, adı geçen mühür-yüzüklerini yaptırıp mübarek parmaklarına takınca, ashabından da aynı biçimde yüzük yaptırmak isteyenler çıkmıştır. Bunun üzerine Peygamberimiz, duruma hemen müdahale ederek:
"Hiç bir kimse, benim mührümün yazısını taşıyan yüzük yaptırmasın!" buyurmuşlardır.
Bütün davranışlarında ashabına örnek teşkil eden ve farklı davranışlar tesbit edince de:
'' Her hareketinizde olduğu gibi, bu hususta da bana benzemek istemez misiniz ? '' diye onları, tatlı bir dille ikaz eden Peygamber Efendimiz, tek istisna diyebileceğimiz böyle bir konuda, kendi kullandığı eşyaya benzer bir eşyanın, ikinci bir şahısta bulunmasına izin vermemiş oluyordu.
Böylece, yüzük kullanılmasına evet, fakat kaşına '' Muhammed Resülallah '' ibaresinin kazılmasına hayır deniliyordu. Nitekim ashab arasında, kaşlı yüzük yaptırıp da , yüzüğünün kaşına başka ibareler kazdıranlar da bulunmaktadır.
Mesela; Üsame b. Zeyd, yüzüğünün kaşına
''Hıbbü Resülallah '' ( Resülullah'ın sevgilisi ) ibaresini kazdırmıştı.
Peygamber Efendimizin bu tutumu, özellikle devlet adamları açısından çok iyi değerlendirilmelidir. Zira sözü edilen mühür, Devletin bir sembolü idi. O, müslümanların kendi iç meselelerini tanzim etmede değil, dış siyaset ilgilendiren konularda kullanılacaktı. Peygamberimiz, bu yasaklamalarıyla, devlet olma ciddiyetinin disiplinini sağlamış oluyor ve resmiyetle özel hayatı birbirinden kesinlikle ayırmış bulunuyordu. Öte yandan, Peygamber Efendimizin, bütün zati eşyaları; pabuçlarından cübbelerine, su bardaklarından kılıçlarına varıncaya kadar hepsi, ashabına intikal edip birer hatıra olarak muhafaza edilebildiği halde, Mühr-i Şerifleri, bunun istisnasını teşkil etmiştir.
Kaynakların bütün açıklığı ile belirttiklerine göre, Mühr-i Şerif, kendilerinin vefatından sonra:
Hz. Ebu Bekir'e, ondan Hz. Ömer'e, ondan da Hz. Osman'a intikal etmiş; Hz. Osman'ın 12 sene süren halifeliğinin rivayete göre; altıncı senesinde ise,
"Eris Kuyusu"na düşerek kaybolmuştur. Mühr-i Şerif'in, başkasına değil de, sıra ile bu üç zata intikal etmiş olması, onun, şahsi eşya olmadığını ve devletin başkanına ait bir sembol olduğunu göstermektedir. Bilindiği üzere bu üç zat, Hz. Peygamber'den sonra sıra ile Halife olmuşlar ve devleti idare etmişlerdir. Her üçü de, devlet başkanı sıfatı ile bir evrak mühürlemek gerektiği zaman bu Mühr-i Şerif'i kullanmışlardır. Hz. Hüseyin'den nakledilen bir rivayete göre, Hz. Ali de mührüne aynı ibareyi kazdırmıştır.